Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

y'aş'am

dışarıda kara bir serinlik var. tanrı son sigarasının, son dumanını son kez üflüyor sanki dünyaya. bırakacak bu dünyayı, artık kararlı. bunca dert nerden ve neden çıkıp gelsin ki yoksa. ve baksanıza sonbahar terk ediyor bizim şehri. şehir dediğin birkaç milyon küfür değil mi zaten. küfürbazlar, küfürbazlar olalı hiç bu kadar korkmamıştı garibandan. rüzgar hiç bu kadar kızgın esmemişti. gökyüzü hiç bu kadar kararlı olmamıştı. sessizlik bile ürkmüştü bu durumdan. zaten bizim şehrin sakinleri şaşkın. terk etmişti zaten çoktan dünyayı mutluluk. gelecekti başımıza sonsuzluk. ölüm hiç bu kadar gerçek olmamıştı. sonu gelmeyen kara bir uykuyu düşününce inan korkmuyorum artık. çaresizlik, çaresizlik olalı hiç böylesine bir şehir görmemişti. bu şehrin adı yok ve gittikçe dibe batacak.

bir hobi olarak; başaramamak

gözlerim gariban karası, baktıkça insanı karamsarlaştıran. upuzun bir ölüm karanlığı adeta. yaşamak istemezcesine bağıran ağzımın içi sipsiyahlaşmış. biriken küfür taneleri ile dolmuş taşmış. mutsuzluğu artık dert etmeyen kalbim siyah yağmur bulutları altında çarpmaya devam ediyor. her bir kara haberde kapattığım kulaklarım ölüm haberini duymamaya yetmiyor. havada artık oksijen yerine karbonmonoksit var. gözlerim kapansın, ağzım sussun, kulaklarım kapasın kendisini şu sahte dünyaya. kalbim yine atacak bir şey bulacaktır nasıl olsa.

yarım ve yarim

su altında kalmış, yeni ortaya çıkan sersefiller gibiyim. nerede olduğum ve ne yaptığımdan haberim yok. bunu yazan ben, sizin hayatlarınızdan yola çıkarak bunları yazıyorsam, bunları okuyan siz kolaya kaçmışsınızdır demektir. halbuki istanbul ölmek için çok güzel bir şehir. tek kelime dahi etmeden beklersin o siyah anı. hayat beklemeklerle geçer,sen beklersin zaman seni geçer. zamanı gelince saatler sürecek o tren yolculuğu beni heyecanlandırmıyordu artık. insan ya tünelin ucunda ışık görür, ya da hiç göremez ya. ben o tünele daha hiç giremedim. girenlerin, çıktıktan sonra yüzlerinin yarısı yok,  diğer yarısı olmasa da olur haldeydi. romanın sonunda demirlerde ezilmiş dudak izleri buluyordum ben. diğer yarım hala ölü. tek bir harf bazen hiçbir şeyi değiştiremez. aslında bir nokta olsa da.

leke

sen biraz ürdündün ben biraz pişman. kelimeler her bir muhabbet arasında buharlaşıp kayboluyordu. geçmişten gökyüzüne doğru yol alıyordu, tıpkı yeni zelanda gibi. ben biraz danimarkaydım, sen hep pompei. yoktun artık.neden olmuştu?  nedenini anlamadan bütün doktorlar aynı şeyi söylüyordu sanki hep bir ağızdan: ''hasta tüm müdahalelere rağmen 'maalesef' hayatta kaldı. üzgünüz.'' kıyamet mi kopmuştu? deliriyor muydum yoksa. soru sormaktan sıkılmıştım. gökten kalseduanlar yağmalıydı artık. bu muammadan sıkıldık. mutsuzluğu tek kelime ile özetleyemezdik, kainat sinirlenirdi. bitkiler de. lekeli vicdanlarımızla oturup tek kadeh de olsa karşılıklı içki içmiştik, hatırlıyor olmalısın. hikayenin sonunda ben ölüyordum. vicdanımın gömleği kırmızı lekeli.

daha

güneş doğuyor ben batıyorum sürekli. dip bir türlü gelmek bilmiyor. bundan aşağısı ne olabilir ki? dünyanın bütün yükü omuzumda sanki. ''bensizim.'' insan ya yârsız olur, ya dostsuz ya. kişi o kadar yalnız ki, bensiz olacak kadar. her insan biraz bizi mi temsil eder? gece olur sessizlik geçer başa. güne bir fener tutulana dek karanlık kraldır, tüm evren onu reddetse de. işte orada! devrik kral ''sessizlik'' bazen diyorum canlılar bozmasaydı acaba bu ortamı, kainatı seslendirecek olan tek şey gök gürültüleri mi olurdu yalnızca. kimse konuşmasa. rüzgarlar ebrulasa gökyüzünü. küfürler 5 saniyeliğine de olsa bıraksa çalışmayı. saçma mı? peki mantık dediğin ne senin? şimdiye dek yaşadıkların mı? mutlusun yani hayatından? peki... o zaman geçmişine dönüp bakmaktan neden korkuyorsun? çünkü ''geçmişini hatırlayanlar, hatırlamayanlardan daha beter bir durumdadır'' güzel demiş üstat. biliyor musun? mahallede terliksiz koşan çocuk gördüğümd

oda lambası

dışarıdan tek el silah sesi geldi. kulaklarım bu sesi yakından tanıyordu. gözümü dahi kırpmadım. aklıma ilk gelen odanın lambasını söndürmek oldu. önce ölen adam geldi aklıma sonra onu öldüren kişi. kim olabilirdi ki? adamın daha ölüp ölmediği bile belli değildi. ne bu tahmin sevdası diyordum kendi kendime. ben sürekli saate bakıyordum. her dakika. dakika diyorum çünkü saate bakıyordum. dışarıdan tek el silah sesi geldi yine. kulaklarım tıkalıydı bu sefer, çok duyamadım. acaba diyordum lambayı açsam da, korkularım ve cesaretim yüz yüze mi gelse? kazanacak neyim var ki? dışarıdan tek el silah sesi geldi. bu sefer kararlıydım. olmayan özgüvenim ile lambayı açtım. ortalık aydınlandığında karşımda 3 şey vardı; 1) cinayeti işleyen kişi , 2).merhametim, 3.sü ise, o tek el silahı ateşleyen, aşık olduğum kadın. ateşin baş düşmanı külmüş. bana bunu söylemediler.

se'f'er

elimden bir şey gelse ardıma koymayı düşünebilirdim belki sayın düşman. beni tek seferliğine de olsa affetmeni bekliyorum. sana küfür olarak kullanacağım kelimeleri seçerken toprağı kazmam geliyor aklıma. beni affet düşmanım. düşmanım beni affet çünkü yaşamım bir pilotun uçağı yere indirmekten bıkması kadar anlamsız ve bir o kadar mantıklı seviyede. boşluktayım. düşüp yere çakılmak istiyorum ama zemin yok sanırım benim hayatımda. düşmek istiyorum artık başım dönüyor yaşamaktan. bir kereliğine affetsen? sabahları kuşlar hiç susmaz ya aklıma sen geliyorsun hep, her sabah, her ezanda. hiç uykum yok. gözler derdin kalbin aynası değil, kalbin sargı bezidir. şu anda gözümden bir kan aksa gelip siler miydin? insan düşmanının gözlerine bakar mı hiç? gözlerimin içinde gözlerin. gözümü kırpmaktan korkuyorum, gözyaşı gibi akıp gidersin diye. tek seferde. bir tren gibi tek seferde.

Bab Bup

sert bir sonbahardan arta kalan bir yaprağa bastım bugün yanlışlıkla bana selam verecekti belki de yazık oldu insanlar, insanlar da yapraklara benzemez mi peki? ellerine fırsatlar geçer. harcarlar. bozulmuş para gibi bir bana mı komik geliyor bu durum sadece gülesim geliyor şu insanları gördükçe yaşam sevincim daha da azalıyor bazen diyorum gideyim sahile çıplak bir martı gibi balıkların peşine düşeyim bazen diyemiyorum ki kendime, ulan sen insansın yapamazsın artık sonra bazenler hani sağlık olsuna dönüşüyor ya işte canımı acıtan o küfür edesim var sürekli küfürler tükürük bezinde tıkanıyor sınırı geçemiyor hiç. herhalde pasaportları yok avazım çıkıncaya kadar ağlayasım var. sonra sevdiğim kadın geliyor aklıma gözleri geliyor dayan diyor vicdanım. daha önce yüzünü dahi görmediğim en büyük düşmanım dayan. yukarıdan onlara nasıl görünüyoruz acaba. beni nasıl izliyordur yukarıdan merak duygusu insanı daha fazla yaşatan şeymiş meğer.öğrenmenin yaşı yok ölmek ne garip ş

kasvet

zamanla saatlerce sevişti güneş. 2 çocukları oldu. çocuklarının isimleri ölüm ve merhametti. ölüm henüz erken yaşlarda adına eşdeğer bir şekilde son nefesini vermişti. merhamet güneşin üstünü çamurla örttü. o da son nefesini verirken avazı çıktığı kadar bağırıyordu. bu dünya güneşi, bu parlaklığı hak etmiyor. tüm insanlık vicdanlarını henüz çocukken diri diri toprağa gömmüş. kendi sefaletinizde boğulun!