Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

bağdaş kurmuş gülen insan

ben ölürsem bir gün beni mezarın içine koymasınlar, ben ölürsem dediğime bakmayım, normal olanı demiyorum. bir insana olan hayranlığın bitince olan benim dediğim. ben, o üç harfli olan tatavayı kullanmayı sevmiyorum. gidince bunun bir anlamı kalmaz çünkü. insan ölünce bir tek toprağını sever gerçekten. peki kaç insan ölmüştür şu ana kadar sizce. ya da kaçı yaşamaktan onur duymuştur. çok mu memnunsun yaşamından, bence yaşarken en fazla hiç defa gurur duyarsın nefes almaktan, tabii oksijenin yettiği kadar. biz yaşıyoruz ve şu gezegene bir iz bile bırakamıyoruz. peki insan pesimist olunca mı aşar bir tek bunu. insan, insanlığından bıkınca mı icat eder bir şeyi ancak. biz insanlığımızdan keyif alıyoruz. benim inancım; her büyük mucitin, her büyük adamın, büyüklüğünü ispatlamadan önce mutlaka intiharı düşündüğü yönünde. peki sizce benim rotam mı şaştı, ya da ben çok fazla mı size benzedim. nesin sen dünya, bir rahat ver.

güneşsiz dünya

ben insana mı aşık oldum yada bu yoğun adrenaline mi. bak sen çok acımazsızdın. yani seni görememe rağmen bunu söyleyebiliyorum. öyle olabilirdin. bana kanatların olduğunu daha önce hiç söylememiştin. hayır sen yalancı değildin, ama uçtuğunu bana söylemeliydin. biliyor musun? insanlar senin nefes almadığına inanıyor. ne kadar komik. insanın aşık olduğu diğer insan hiç ölür mü lan. ama bu sırrı sadece ben biliyorum. kanatlandığın gibi, ben ölmeden bir gün görüneceksin bana. aslında çok deli de değildim de, denizlere merak salmak istedim bazen. takım elbiseyle el sallarken sular saldırdı. ben  aslında çok akıllı da değildim de, dertler kendimi salmama neden oldu. yaşını başını almış adamlar ve kadınlar bazen ağlıyor. özenmiyor değilim aslında. ama bir an olsun umutsuzluğa kapılırsa insan, mucizeler ondan uzaklaşır bence. 10 hakkının 10'u da optimistlik olarak kullanırsa insan bence birinde mucize olabilir. başına ip takmış insan sandalyeye vuracakken deprem olabilir. kafasına silah d

haksızım

başarısız mıyım ben. siz benim hedefim misiniz. ben ağlıyor muyum, ellerim neden yerde. oksijeni neden hissedemiyorum. gözlerimi onun gözlerine neden yaklaştıramıyorum. sanki bir çiçeği daha doğmadan paramparça etmişcesine gücüm yoktu o anda. geçmiş zamanı hissediyorum ama haber veremiyorum. bu camı aramıza kim koydu. gerimdeki insanların neden yüzleri asık, sevdiği insanı yeteri kadar sevememiş gibi mi hissediyorlar yoksa. ben o hissi hiç iyi bilmem. o binadan atlamalıyım diyordu sesim bana... pişmanlık. ben gitmiş miyim. burnumdan neden kokuları alamıyorum. dünya hiç bu kadar soğuk olmazdı yaz mevsiminde. vücudumda bilmesem kan yok diyeceğim. şu sobanın içine atsalar beni artık benden bir yol olmaz, artık biliyorum. sanırım kabul etmenin de vakti geldi. ben doğmuşum bir başka dünyaya. şu gerideki insanlar bunu ağlayarak kutluyor, şimdi anladım. ve anlamsızca derin derin oh dedim. düşünsene ben ölmüşüm ve dertlerim benden gitmiş. bir kuşun kanatlarını alırsan ondan, görevini yap

dört harf dört nokta

her insan zamandan ihanet görür. saatleri kaybediyorsun. kum saatinin içine litrelerce su döksen dahi, o kum inecek aşağıya ve inat olsunki öleceksin sen insanın oğlu. kumu izlemek de senin tercihin. pek tabii, o kum saatini paramparça etmekte. belki paramparça edersen sen zamanı durduramazsın ama, aklındakileri silersin derim sen. bir düşünme. sen iki kez düşün. ölünce hayallerini de bir diğer insana devretmeyi. kim ister uçurumdan gece vakti atlamayı. deli işi olmalı bu ama. ama bir gece bizi uyandırıyorlar ve gözümüzü açtığımızda siyah bulutlar bizi görüyor. ve inan sana. sen atlamak istiyorsun bir daha. bedenin uykuda kalıyor sen gitmekten haz alıyorsun. görevin bitiyor. pesimist yetmez mazoşist olsan bu kadar acı çekmezsin gülerken. sen son kez düşün yine de. gökyüzüne gözün kapalıyken 100 salise bakarsan. aslında hiç bakmamış olursun. felsefe, felsefe olalı böyle kaos görmemişti. ölüm acımasızken nasıl bu kadar günahkar olabilir. inan aklım alıyor ama hayalim reddediyor. ben

üç göz

benim kafa matrak mı oldu şu sabah yine. kasımın şebeğinde klimayı soğutması için ikna etmeye çalışıyorum. ve emin ol insanlarla anlaştığımdan daha iyi anlaşıyorum hareketsiz şeylerle. asosyal insanlar zeki olmayı tercih etmişler, ben ise deli olmaktan mutluyum. baksana biraz sağında yüzlerce insan aynı anda ölüyor. saniyenin aynı zamanında. salise ile daha tanışamadan aynı nefesi son kez verip, gidiyorlar. şimdi benim delirmem mi abes ve, ve normal. benim kafa salih mi oldu bu öğlen yine. mayısın ilk küfründe açmışım gözlerimi. insanlar tekrar uyuyacak, günaydın. ben galiba saatlerle de anlaşamıyorum bu kargaşanın içinde. geçen yine kavga ettik zaten. hızlı akıyorsun dedim diye pillerine rağmen durdu şerefsiz herif. zaten sana ihtiyacım da yoktu. açarsam pencereyi bulutların renginden anlarım zamanı. bulutlar yoksa da 1 dakika nefesimi tutarım. peki şimdi mi siyah zamana geçmenin vakti. ve anormal. benim kafa zalim mi oldu bu akşam yine. şubatın son selamında bir kar ile rastlaştı

kıyamet

dolunayı görünce yanlışlıkla, ay bile bazı zamanlar utanıyor dünyaya bakmaktan diyorum kendi kendime. insanların gözlerine bakınca insan görmekten kaçıyor sanki. aşk uzayda kayıptır çünkü. yerçekimi aşk çekimine dönüşemez. nefret mi insanı daha çok kamçılar, yoksa sevda mı bilememiş alimler. biz küçük insanlar nereden ve nasıl bilelim. bizim görevimiz diğer insanların ağızlarından akan kin ve aşk kalıntılarını temizlemek olmuş. şu karşındaki adam en son dertsiz olduğunda dünyayı siyah beyaz görüyordu. yada öyle sanıyordu. insan doğunca zaten en büyük derde sahip olmuş olacak. düşünsene doğuyorsun ve önünde yaşamak zorunda olduğun bir ömür var. buna mecbur değilsin ama, ama bir yandan da zevk alıyorsun. mazoşist olsan yine açıklanamaz. ölümü düşününce insan planlarını daha mı çabuk yapar. ya da daha mı keyifli. en sonunda yine bir doğum mu tatmin eder yetişkin insanı. bu döngünün sonunu yine insan getirecek. düzene sahip son insanlarız. tek bir harf kaldı, ve seçim bizim. kıymet

yoksijen

nefretten önünü göremeyen insanları gördükçe üzülüyorum. halbuki insanınoğlu nefretinden nefret etmek için, yani bunun uğruna savaşmak için gönderilmişti bence dünyaya. bu dünyadaki görevine ihanet eden insanlar, sizinle insan olduğunuz için değil, aramızdaki binlerce ve milyonlarca yaşanmış dakika için konuşuyorum hala. sessizliğimizin arkasında çok güçlü bir gökyüzü var. gün gelir ve o siyah trene bindiğinizde, arkanızda kömürden bıkmış, nefret dolu nefesinizi bırakmayın. bırakmayın ki cesedinize su dökülebilsin. özür dilerim. sizin gibi düşünmüyorum çünkü ölünce insan ismi ve doğduğu soyut ülke denen şey değil insan ölür son raddede, işte buna kahroluyorum. yüceliğinizi ilan edince ne değişecek. huzuru bulmak için huzursuz düşünen insan, huzursuzluk saçıp saniyelerce insanı huzursuz ediyor. buna dünya diyor sağır aşıklar. saygım elbet sonsuz. bir şu kanadını kapamış kuşa bakıyorum, bir de arkasındaki dağa. inan bana kuş daha yüce görünüyor gözüme. halbuki kuş uçsa oradan, uçmama

rüzgar itti

sen bu dünyaya çıplak geldin, yine çıplak gidersin. sen beni en güzel gördüğün an ile hatırla. sessizdim çoğu zaman. o yüz bilmem kaç katlı binadan bıraktığında kendini aşağıya. inan tek bir çığlık sesi duymamış insanlar. çuval atarsın o bile bir ses çıkarır ya maddenin gereğince. ama ben inan düşerken aklında ne vardı hatırlamıyorum. yüksekilk korkun vardı senin. ne işin var o bulutun üstünde insene oradan kokun bile geliyor şu an. senin yükseklik korkun vardı diyorum, ne işin var orada? in aşağıya soğuktur orası. in yüseklik korkun vardı, baksana ellerin titriyor atla oradan. atla oradan ki yere çakıl bitsin bu kanlı zaruret. korkular biter zaten ardından. fobi dediğin senin ismindir çünkü artık. atladın sonunda aşağıya, bir kez daha aşık oldum, ama, nihayet ölen bu sefer ben oldum... 

gelecekten 1 salise

görüşlerini çalmışlar ondan, bulamıyor. şeffaf artık o , renkleri terk etmiş gitmiş onu. soyut olunca insan zafer mi kazanır. amacına mı ulaşır? içindeki kırmızı öfkeyi bağırmayıp susarsa eğer, ölüme mi aşık olmuş olur? toz bulutları arasında önünü göremez o. boyu kısadır çünkü. öksürükleri bir salise su içindir. bombalara bakınca içine girmek mi ister enkazın. gözlerinden umutsuzluk aksa dahi gülmekten vazgeçmez o. çocuktur. çocukluğundaki oyuncak, sıcak mermili silahtır artık. ve sebepleri... ateşinizde yok olun.

fakat

bir gün gökyüzü beni çağıracak bunu biliyorum. bir gece üç'ü üç geçe, üç şimşek çakacak semada, üç farklı renkte. buna inanıyorum. belki optimistim, belki hayalperest. o gece şimşeklerin sessiz çakmasını diliyorum. insanlar duymasın, zaten süresi belirli hayatlarında, içine çığlık atmaktan sesi kısılmış, yenilgi bağımlısı insanlar hüzünlenmesin. hüzünlü insanlar camlardan dışarı bakınca ancak gözlerinden akan kan dururmuş. ağlayan milyonlarca kadın pencereden dışarı bakdığında, bir sonbahar-kış günü şimşekleri görürse ancak güçlenirmiş. demirden gökyüzü bu kadar çetin miymiş. meğer öyleymiş. bir gün gökyüzü sizi de çağıracak, ancak yağmurlar tükendiğinde. işte o gün kurak topraklar sizi geri çevirecek. ancak.

ciğer

çok mu zorsun ya da çok mu kolaysın bilmiyorum. bir kadının gözleri gibisin sen dünya. her bakışında faklı şeyler anlatıyorsun insanlara. farklı küfürler ve farklı savruluşlar. ben bu dalgasız denizde sürekli yere düşüyorum, ayaklarım mı kanıyor, yoksa ben mi çok zayıfım. bilmiyorum. akciğerlerimden ihanet rengi sızmış yere. karaciğerim zift renginde ölü kuşlar akıtmış. midemden camdan merhametler ve fedakarlıklar çıktı. tüm bunlara düşman olan kalbimden ise topraklar çıktı kilolarca ve kolayca. bir insan, bir insana nasıl bu kadar zarar verebilir ki? bir insan, bir insana nasıl bu kadar fikir edebilir                                                      küfür edebilir                                      yaşamayı zehir edebilir ve gidebilir... iki saniye sessizlik, beynim bir şey-

in'san

bazı akşamüstleri bir kadın soyunuyor sanki karşımda. ölümsüzlüğü anlatmaya çalışmakta bana. gözlerimi kaçırıyorum son gelmesin diye. gözlerini kapatan tüm insanlar gibi. tıpkı; karşısında cinayet işlenirken zevkle izlemeyi seçenler gibi. bıçak cesaretten daha büyükmüş. bilemeye devam. serin bir havada duyulan öksürük sesleri moralimi bozar puslu dünya akşamlarında. herkes mi hasta olur şu boktan kış aylarında. akşamüstü ile akşam arasında uçuşan yarasalara bakarak empati yapmayı çok severdim. bu akşamlarda nedense herkeste bir telaş, herkeste bir hüzün. yaklaşan kalleş bir son. doğmakla sonu seçen milyar insan. paniğe devam. kaç yaşında insanlar şu aşk denen boyalı kapitalizm ile uğraşırlar. yaşını başını almış heybetli adamlar, gösterişli genç kadınlar, hayalperest güzel çocuklar. ben aşk yok demiyorum, ona bakarsan rüya da var. avutmaya devam. yağmur sonrası öten pervasız kuşlar gibi yeşermeye çalışan çömez otlar gibi bağıran adamlar sonrası oluşan gergin sessizlik gibi